Yer yüzüne
düşen bir yağmur senin sesinde. Senin sesinin büyüsünde bir yangın işte bu aşk
dediğim içimde. Zaman öyle ansızın geçmişti ki bütün öykülerinden arınmış hiç
kimse idim şimdi. Tanrısal düşlerden güne düşen bir parıltı, bir de güne düşen
ayrılık bu gecenin saatlerinde yalnızlığımın diğer adıydı. Hangi yana baksam
yokluğun vardı oysa.
Şimdi sen hangi yitirdiğin adına da sevda
dediğin o düşün uzaklığında kollarına sarılıp düşlediğin o güzel bahçeli evimiz
düşünde. Bahçesinde şimdi küskün ve solgun çiçekler ezgi siz yağmurların
toprağa düştüğü, güneşsiz ve de karanlıkta kalmış gülümseyişlerden öte. Hangi güvercinin suskun bakışın da senin gözyaşın.
Hep böyle midir böyle ıslak, böyle acımasız, böyle özlem dolu saatlerin ince yarası
kalbime ve belki de senin kalbine. Ayrı yönlere dönen yüzümüz ve de dönüşen,
başkalaşan, buluşan gözlerimizin o açıklanamaz gizli hüzünleri. Hangimiz
sakladık küçük umutlarımızı ya da küçük yalanlarımızı yalansız yaşarken
gelincik gecelerini ve de hangimiz susmayı bilmeden konuşacaktık anlatmasını
bir türlü beceremediğimiz bilemediğimiz kocaman özlemlerimizi anımsarken. Ne vakit
öğrenecektik ve bütün yabancı bildiğimiz sözleri unutup sevmeye sevişmeye dalacaktık
o eski bahar düşlerinin yalnızlığını sökmeyi, içimizden, kimliğimizden ve
kimsesizliğimizden. Bizim olan, bize ait ne vardı ve bizim olan bize ait neden
hep bir zindan karanlığında saklı kalma mecburiyetindeydi kendimizden. Kısa uykularına
saldığım o çiçeksi bahar kokulu sözcüklerin mutluluğu belki de içine hangi
mevsimin bilinmez bir gününün sabahında sıcacık bir öpücüğüne dönüşecekti o hep
hayalimde kalan hafif aralık ve de ıslak dudaklarına
Bizi
hangimizin tanrısı duyumsayıp örtecekti üstümüzü bir gece. Ellerini hiç ayırmadan
göğsüme ve de yüzüme dolanan saçlarının dağınıklığında ki ve de uyku
sessizliğindeki bakışların o bilinmez gizeminde, sıcaklığında, yakıcılığında
bir yangın gibi içimdeki gibi ben sana seni, yalnız seni, nasıl ve neden sevdiğimi
sunacaktım sevgiyi anlatan bütün dillerde. Yağan yağmurun sesinde. Paylaştıklarımız gecenin
örtüsüne gizlenmekten vazgeçecek miydi o ayrı ayrı uyuduğumuz soğuk gelen
dikensi yatakların uzaklığından, bizsizliğinden kurtulup biz olmaya çırpınan
gecelerde. İnce bir yağmur yağmalı bu gece, ıslanmalıyım. Upuzun bir gece
olmalı, ağlayabildiğim kadar uzun, yağmurlu ve karanlık. Saklamak zorunda kalmadan
göz yaşlarımı. Sesinin olmadığı her an hüzündür aslında ve birazda saklı kalan. Sana duyulan kocaman bir aşktır
aslında gecede dökülen gözyaşı.
Sarıl biraz üşüyorum. Bir yağmur yağmalı bu gece, düşen her damla bana
senin sesin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder