24 Eylül 2012 Pazartesi

Elimdeki Toprak


Elimde ki toprak soğuk, yağmur sıcak, yüzünse sımsıcak. İki koca dünya, iki ayrı dünya ayrılıklar toplamında, bilinmez bilinemez bir hıçkırık iki boğazda düğümlenmiş. Bu sarhoşluğum ne alkolden ne de özlemlerimden. Ne kadar da soğuktu bu yağmur bahardan önce şimdi ne kadar da sıcak. Hep kırılmışlıktan bahsediyorsa sözlerimiz elbette bir bildiği vardır bilinen bu acılar toplamında. Nasıl bir büyüydü bu sesinde ki ve ezgisi sesinin. Sesini her duyumsamamda kesik camlar üzerinde yürüyorum. Kırılmışlığının bütün parçaları cebimde, ellerim de. Avuç içimde tutuyorum bütün cam kırıklarını, belki bir gün geri istersin diye. 
Bu yosunsu bu yağmursu geçmişin izlerini nasıl silebildik, ellerimizde hala kokusu dururken. Ve bir ilkbahar intiharımıydı yoksa yok saydığımız gönlümüze. Sen yine inceden gülümse, sen güzelliğindeki her şeye. Yangındır bilmez miyim sustuğun ne varsa, yangındır aslında. Bir o kadar da kırıktır bilmez miyim hiç yangınlarında kaçarken vurduğun dört bir yana. En incesinde o sesin değil midir, uçurum sessizliği ve biraz uçurum değil midir yaşamın kenarı en kuytusunda saklandığımız hayaller ardı. Birazda hüzündür, gör
düğümüz her damlasında. Neden ve  nedendir, bu içimde büyüyen kış. Orman soğuğu gibi ay ışığı
O gece;
Yol iyice uzamıştı, sokak ışıkları 
karabasan gibi üstüme gelen bir geceydi sanki. Cebimde ki pakette kalan tek sigaram. Birkaç bozuk para. Kirli bir mendil. Kendi içinde kaybolmuş bir insanın sahte kimliği ve sana getirdiğim hiçliğim. Aslında biri gelse hepsini savurmaktı isteğim yüzüne. Gözlerimde hep yüzün suhuleti, hıçkırarak ağlıya yasım geldiği her an.

Ne kadar da öfkeliydim sana, Ne kadar da... 
Yürüdüm, yürüdüm. Yetmedi öfkeme bu dar sokaklar. Parmaklarımı duvarlarına süre süre geçtiğim evler yarım kalan çocukluk hatıralarım gibi sessizKendini kaybeden bir okyanus. Hangi sokağa adım atsam bir o kadar uzaklaşıyordum senden, bir o kadaryakın soluğuna. Sonra durdum sokağın başında.
Son sigara cebimde. Ateşim yok. Aşkımız mıydı ürken yoksa, bulamadığım ateş mi sigaramı yakamadığım. Nerden geçtiğime bakmadan, geri döndüm bütün 
o dar sokaklardan.Bir sokak lambasının altında direğe yaslandım.
Durdum
 tekrar, düşündüm yeteri kadar.İçimdeki tüm acıları,ayrılıkları ve dekızgınlıkları toparladım. Dönmedim amasana sırtımı. Sanki yokluk vardı sırtımda, üşüyordum. Yeniden kapına geldim, eskikapımıza. Milyon kere gitti elim kapıyasonra her seferinde usulca geri geldi.Cebimde duran anahtarımı bile düşünmedim. Bir süre merdivende oturdumson basamağının kenarı kırık, kırıklığım. Sonra yanağımı dayadım kapına, eski aklımdaki kapımıza. Soğuktu. Sanki daha da soğumuştu. Sürgün oldu yüreğime kahverengiliği gidip geldim. Hala orada mıydın bilmiyorum. İçeride olmanı o kadaristiyordum ki tüm korkumla. Eskiden olduğu gibi belki sevdiğin o tütsüleri yakıp en hüzünlü şarkılarını dinliyordun gözlerinin daldığı geniş ağızlı şarap kadehinde.Ayaklarında sokak satıcılarından aldığımız o tavşanlı terlikler vardı belki de.
Belki unutuyordun yavaş yavaş bizim olan bize ait ne varsa. Yanağım hala soğuk kapıda, kapımızda. Gözlerimi kapadım. Sonra 
yavaşca düştü damlalar.

Belki o sese açtın , boğazımdaki hıçkırık düğümü.
Yine o muhteşem gözlerinin ormanı, yağmurlu
 mevsimlerini terketmeyen. Yine gece saçların. O benim sevgi yumağım, eskiden her sabah yüzüme dolanan, özensiz, güzel kokanÜstünde en sevdiğim resmindeki pijamaların, kırmızı. Karşılaşınca göz ölümleri yaşadık, kaç kez doğduk kaç kez öldük ? Yoksa çoktan ölmüşmüydük. Hiç konuşmadın. Konuşmadım, konuşamadım. Odadaki yalnızlık çökmüş bütün anılarımızı,süpürürcesine kapandı kapı ve biliyordum ki artık kapımız değildi.
Hiç konuşmadık, konuşamadık.
Ara sıra karşılaşan gözlerimizi olanca hızla başka yönlere, yanan mumlara kaçırıp, gizlediğimiz gözyaşı.
 Oysaki neyi kimden gizliyorduk. Nasılda bir anda iki yabancıya dönüşmüştük. Kim di kanatlarımızı acımadan kıran, neydi ya da nedendi. Kim görmüştü sessiz öpüşmelerimizi. Gözlerimiz açık sevişmelerimizi. 

İlk Sözcük ;
- Nasılsın
demen ile üzerimize çöken o daha da ağır sessizlik, küflü. Parmaklarını 
saçlarına dolayıp oynamaktan vazgeçmemiştin hala otururken. Sanki bin yıl olmuş gibi ayrılığımız.
- Şarap
demen ile yine, yeniden üzerime çöken ağırlık, ezilmişliğim.
 Oysaki bilirdin kadehim ince uzundu. Beyaz peynir yanı
Bu yanık kokusu, kirlenmemiş geçmişimizde.
Başını öne eğmiş, ne düşündüğünü düşünen ben. En küçük hareketinde gözlerimi kaçırdığım. Belki hiç olmayacak, daldığım yeni hayaller. Gece uzundu, saatler geceden de uzun.
Benim aklımda hala martılar, sana gelmeden taşlayıp lanetler yağdırdığım martı yalnızlığım. Son sigaram. Elim bilinçsizce gitmişti, bilmeden uzanmıştım senin yanan sigarana. Hiç son bulmayacakmış gibi bakışın, çektiğim nefesime sigarandan.
Oda loştu, biraz dağınık. Anılar toplamı, ayrılıkl
ar. Biraz da küfürbaz aslında. Odada ne varsa soluktu gözüme.. Sevginin adı ne güzelde değişiyordu ayrılıkta, keder. Yangın yeri gibi darmadağın bütün benliğim, aklım. Bilinçsizlik bu olsa gerek.
Radyo da yine sevdiğin şarkılarBenim içimde yine kırık kanatlı kırlangıç sürüleri, umutsuzca.
Oysa biz neler yaşamıştık bu şehrin gecelerinde. İyimser duygular çoktan gitmiş ve ne kadar sürecekti bu sessizlik.
Sabah olduğunda belki yeniden günaydın diyecek sesini 
arayacaktım.


Son kadeh ;
Solduğun bu gece, solan geceydi aslında ;

- Neden geldin
- Özledim
- Neden
- Belki
- Belki ne
- Belki
- Belki ne
- Kısa bir öykü değildi bu aşk
-
-
- Geldim ben yüzün süz yapamam
- Geldin çünkü görmek için
- Neyi
- Göz yaşlarımı
- Ben sana getirmedim
- Ama ağlamışsın
-
- Benim acılarımı belki bilemezsin. Ama ben seninkilerin en derinindeyim. Bu sokaktan 5 kez geçtin. Yanağını yasladın kapıya, bende yasladım. Ağladın, bende ağladım. Benimde canım acıyor. Senin kinin
acıdığı kadar. Bu son kadeh
-

Konuşmadım hiç
- Gözlerindeki bu buğu. Gözlerinde ki bu acı... Yarın gidiyorum bu şehirden. Yoksa boğulacağım
- Git me
Diyemedim sana.


Anlayamadım acılarını. Sanki benimdi bütün acılar. Yanıma gelip yanağıma değen bu ten. Bütün bildiğim kelimeleri ezberimden silen, suskun bir fırtınada martı çığlığı gibi, hep inceden ve derinden yaralı bu ten.. Nasıl anlam veremedim nasılda umarsız kalmıştım. Neden dokunamadım.
Neden senin nehrinde kaybolamadım.
- Şimdi git
- Nereye
- Nereye olursa, ama git
- Canım acıyor
Sesin ses olmadığı her adımımla yürüdüm kapıya uzandım. Arkamda duyduğum bütün anıların 
kırılmaları, dağılmaları.
Bende yanak ıslaklığı. Yolculuklara çıkmak
Yanağımı duvara yasladım, kapının yanın
da. Ayakkabılarım ayağımda. Eski akşamlarda çıkardığım.
Hangisini avutacaktım acılarımın ve hangisini seçecektim kim bilir senin olmadığın bu şehirde seni düşüneceğim akşamlarda 
sarhoşluğum ve de lanetler okuyup küfretmek için hiçliğime, sensizliğime
O ses ; 
Artık dışındaydım kapının, kapımızın ve o ses . Ağır, o kadar ağırdı ki o derin sessizlik, hiçlik akşamında kapanan kapının sesi.
Bir daha 
hiç açılmayacak olan.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder